VARLIĞIMIZ, ŞAHİDİMİZ OLSUN

Şahidim, farkedenim/Fârûk’um, sorumluyum, ve her bir şeyi anlamlı, amaçlı ve şuurlu yapanım. Çünkü özgür bir insanım. Özgürlüğüm, bir sonuç değil; iyi olmamın ve iyiliklerimin sebebidir. Ve şahit olmam, kelime-i şehadet getirmem, özgür BEN’liğimin eseridir. “Ben şehadet ederim/şahit ve tanıklık ederim ki

Allah’tan başka kulluk edilmeye layık hiçbir ilah yoktur. Ve yine ben şahitlik ve tanıklık ederim ki, hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.” Bu ikrar ve itirafım ile ancak kendime, izzet, şeref ve onur kazandırabilirim. yoksa Allah’ın tek ve mutlak ilahlığını şehadetimle ikrar ve itiraf etmem; O’na hiçbir onur kazandırmaz (Estağfirullah). Bilakis O, yüce zatına bizzat kendisi şahit olandır. “Allah, (kâinat sisteminde, varlıklar nezdinde ve Kur’an-ı Kerim ayetlerinde) adalet ve hakkaniyet ölçülerini/kozmik yasalarını yerleştirerek (fıtrat ve tabiat nizamını ortaya koyarak), kesinlikle Kendisinden başka ilah olmadığına şahitlik etti; (mevcudiyetini, vahdaniyetini, kudret ve rahmetini, eserlerinde gösterdi,) melekler ve ilim sahipleri de (bu gerçeği ikrar ve ilan etmişlerdir). Elbette O’ndan başka ilah yoktur, O Azîz’dir (mutlak galiptir) ve Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).”(Âl’i İmran,3/18) Üstelik insanı, insan eyleyecek donatıları; akıl, irade, vicdan, idrak, bilinç, şehadet ve sorumluluk duygularını var eden ve veren sadece O’dur.

Şehadet, farkındalık ve sorumluluk bir bilinç işidir. BİLİNÇ ise akıl, irade ve vicdan faaliyetlerinin eseridir. Diri ve şuurluluk eylemidir. zaten tüm varlıklar içerisinde iki bilinç sahibi vardır. İlki şüphesiz mutlak bilinç kaynağı ve sahibi, o şehîd ve şahid olan Allah’tır. İkinci bilinç sahibi ise bu dünyaya şahid olmaya gelen insandır. Ancak ne var ki insan, akıl, irade, vicdan ve bilince ancak mukayyet/kayıtlı olarak sahip olandır. Yani bu değerleri ya yaşatır veya öldürür. Allah insanoğlunun pek azı hariç bu olguları hepsine de vermiştir. Ne var ki bu olguları verdiklerinden niceleri, aklı, iradeyi, vicdanı, farkındalığı, bilinç ve sorumluluğu aktif olarak kullanmamaktadırlar. Oysa bunların hepsi de kaslarımız gibi kullandıkça artan ve güçlenen insani değerlerimizdir. Kullanmadıkça da bizi değersizleştiren ve kendileri de kaybolup giden ilâhî ve güzide emanetlerdir.

Allah aşkına bir taş kadar olamadık mı? Kâbe’de tavafa başlarken o kara taşa/Haceru’l-esved’e selam veririz, hatta imkân bulabilirsek öperiz. Ve de heyecanlanır, seviniriz. NİYE? Evet niye selam verir ve de öperiz o İbrahimî mübarek taşı? 1)Vefalı bir evlat olabilme ümidiyle nebiler mirası o kara taşı, hz. İbrahim, İsmail ve Muhammed a.s.’ın değdiği elleri öper gibi öperiz, gören yüzlere ve gözlere selam verir gibi selam veririz. 2)En önemlisi de şahidimiz olasın diye selam verir, öperiz o kara taşı. Evet taşı-toprağı canlı, cansız diye sınıflandırabiliriz ama hiç bir varlığı, nesneyi hafızalı, hafızasız diye dışlayamayız.

Çünkü hepsi de hafızalıdır ve de bilgi deposudur. Sakın hor görme garibi, taş deyip de geçme, tekme vurmaya kalkma, havayı, suyu, toprağı, tohumu, ağacı inciteyim deme sakın. Huzuru ilahîde ne büyük şahidimiz olacak her biri… Allahu ekber!!! Ey insan! biz bu âleme sahip olmaya ve kazık çakmaya gelmedik; şahid olmaya ve şahitler toplamaya geldik. Şahitlerimiz ve şehadetimiz iyi, doğru ve güzel olsun, hakkımızda hayr olsun, mübarek olsun ve yüz akımız olsun inşallah.

NURİ ÇALIŞKAN 

İSLAMİ HABER “MİRAT”  -YOUTUBE-

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

Başa dön tuşu