Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler

وَمَا لَنَٓا اَلَّا نَتَوَكَّلَ عَلَى اللّٰهِ وَقَدْ هَدٰينَا سُبُلَنَاۜ وَلَنَصْبِرَنَّ عَلٰى مَٓا اٰذَيْتُمُونَاۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ۟ ﴿١٢﴾

“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermişti. Ve elbette bize yapmakta olduğunuz işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler.” (İbrahim / 12)

Bize ne oluyor ki Allah’a tevekkül etmeyelim?  Rabbimiz lütfuyla bize kendi yolunu, kendi hidâyetini gösterdiği halde, bize bu dünyada nasıl bir hayat yaşayacağımızı, kendisine nasıl kulluk edeceğimizi, rızasını nasıl kazanacağımızı, cennetine nasıl ulaşabileceğimizi bildirdiği halde, bizi bizden daha iyi düşündüğü halde niye O’nu kendimize velî ve vekil kabul etmeyelim? Bizi yarattığı halde, bizi doyurduğu halde, bize rızık verdiği halde biz niye böyle bir Allah’a teslim olmayalım?

Bakın İbrahim sûresinin bu âyetleri Rasulullah efendimize nâzil oluyor. Bizim kendisine kulluğumuzun, teslimiyetimizin anlatıldığı, örneklendiği bu bölümde yasal bir örneğimiz olarak Mûsâ (a.s) gündeme alınıyor. Ve bizden önceki toplumların peygamberlerine karşı takındıkları tavırlar da gözlerimizin önüne seriliyor. Rabbimiz gerçekten bize karşı çok merhametlidir. Şimdi artık elimizde bu kadar büyük nîmetler varken bu nîmetlere, bu rahmete kulak tıkayarak bir hayat yaşamaktan daha büyük bir zavallılık düşünülemez.

BASAİRUL KUR’AN

“Allah bizi doğru yola ilettiğine göre, niye O’na dayanmayalım ki?”

Adımlarını yönlendirenin, yolunu gösterenin yüce Allah olduğunun bilincinde olan bir kalp, Allah’a bağlanmış bir kalptir. Allah’ın varlığı, otoriter ve egemen ilahlığı hakkında bilinç planında bir yanılgıya düşmez bu kalp. Böyle bir bilinçle Allah’ın yolunu takip etmekle tereddüt geçirme birarada olmaz. Yoldaki engeller ne kadar zor ve aşılmaz olursa olsun, bu yolda pusu kuran tağutlar (zorbalar) ne kadar güçlü olursa olsun durum değişmeyecektir. Peygamberlerin -salât ve selâm üzerlerine olsun- verdikleri cevap ile yüce Allah’ın kendilerini doğru yola ilettiğinin bilincinde oluşları, tağutlardan (zorbalardan) gelen ağır tehditler karşısında O’na dayanmaları, sonra bu tehditlere rağmen yollarını takip etmekte ısrarlı oluşları arasındaki bağlantı da bu yüzdendir.

Bu gerçeği -mü’minin kalbinde yer eden Allah’ın yol göstericiliğinin bilincinde olmak ile ona dayanmanın zorunluluğu arasındaki bağlantı gerçeğini- cahiliyenin zorbalarına karşı fiili bir harekette bulunan, derinliklerinde yüce Allah’ın elini hisseden bir kalpten başkası algılayamaz. 

“Allah bizi doğru yola ilettiğine göre niye O’na dayanmayalım ki?”; “Bize edeceğiniz eziyetlere kesinlikle katlanacağız.”

Kesinlikle sabredeceğiz, görevimizi bırakmayacağız, zaaf göstermeyeceğiz, sarsılmayacağız, davamızın gerçekliğinden kuşku duymayacağız, elimizden geleni yapmaktan geri durmayacağız, yolumuzdan sapmayacağız.

“Dayanak arayanlar sırf Allah’a dayanmalıdırlar.”

İşte burada azgınlık, tağutluk gerçek yüzünü gösteriyor. Mücadele etmiyor, tartışmıyor, düşünüp akletme gereğini duymuyor. Çünkü imanın zaferi karşısında aldığı yenilginin farkındadır. Bu yüzden zorbaların sahip oldukları tek silah olan kaba kuvvete başvuruyor cahiliye.

FİZİLALİL KUR’AN

Başa dön tuşu