Şehid babanın şehid oğlu: Hadi Nasrallah

Henüz 18 yaşındayken aldığı karar, sadece bir gencin cesaretini değil, aynı zamanda bir ailenin direnişe adanmışlığını da gösterdi. Onun hikâyesi, hem şahsî bir şehadet yolculuğu hem de bir ümmetin onur mücadelesinin sembolüdür.
Gençlik Yılları ve Kararı
Hadi, eğitimini sürdürmekteyken, İslami direnişin en ön saflarında yer almayı tercih etti. Babası Hasan Nasrallah’ın konumuna rağmen, onun cihada katılımı hiçbir şekilde bir baskının sonucu değildi. Aksine, Hasan Nasrallah, bu tercihin Hadi’nin kendi özgür iradesiyle alındığını özellikle vurguladı:
“Şehid oğlum bu yolu kendi iradesiyle seçti. Dosta da düşmana da kimse ‘Bu genç, babasının baskısıyla cepheye gitti’ diyemez. Bu onun imanıyla, azmiyle verdiği bir karardı.”
Bu sözler, Hadi’nin yolunun bilinçli bir tercih olduğunu ve onun samimiyetini ortaya koyar.
Vasiyeti: Dua ve Direniş
Şehadete yürüyüşünden önce ailesine bir vasiyet bırakan Hadi, arkasında mal veya dünyevi bir miras bırakmadı; en büyük arzusu dua idi. Vasiyetinde özellikle şu sözler yer alıyordu:
“Benim için en önemli olan; İslami direnişin önderliği, Hizbullah ve İslam ümmetinin savaşçılarıdır. Onların cihad vazifelerinde Allah’ın yardımını almaları için dua edin. Zaferin onlar için olması en büyük dileğimdir.”
Bu satırlar, onun dünya görüşünü ve imanını yansıtan en kıymetli hatıra olarak kaldı.
Cephede Şehadet
1997 yılında Lübnan’ın güneyinde, İsrail işgal mevzilerine yönelik düzenlenen bir operasyona katıldı. Yanında bulunan direnişçi arkadaşlarıyla birlikte şiddetli çatışmaya giren Hadi, burada şehadet şerbetini içti.
Şehadet haberi ulaştığında, Lübnan’ın dört bir yanında büyük yankı uyandırdı. Fakat Hasan Nasrallah, hem baba hem de bir lider olarak metanetini koruyarak, oğlunun kaybını şahsi bir acı olmaktan çıkarıp ümmetin ortak şerefi haline getirdi.
Esir Taksisi
Hadi’nin naaşı İsrail ordusu tarafından alıkonuldu. Tel Aviv yönetimi, bu durumu bir koz olarak kullanmak istedi. Ancak Hasan Nasrallah, oğlunun naaşını esir değişimine dahil etmeden almayacağını ilan etti.
Onun şu sözleri tarihe geçti:
“Oğlumun cenazesini en kutsal topraklarda tutmaları benim için bir onurdur. Eğer bir esir dahi kurtulmadan bu cenazeyi verseler, ben bunu kabul etmem.”
Bu tavır, Hadi’nin şehadetini kişisel bir mesele olmaktan çıkararak, tüm ümmetin maslahatına bağlayan bir liderlik örneği oldu.
1998 yılında gerçekleştirilen geniş çaplı esir değişiminde 145 canlı esir ve 140 şehit cenazesi iade edildi. Hadi’nin cenazesi de bu takas kapsamında Lübnan’a döndü.
Ailenin Duruşu ve Toplumsal Yankı
Hasan Nasrallah ve ailesi, Hadi’nin şehadetini bir kayıp değil, bir şeref olarak kabul etti. Bu duruş, Lübnan toplumunda ve direniş safında derin bir iz bıraktı. Çünkü bir liderin en büyük imtihanı, kendi evladını cephede şehit vermesi ve buna rağmen ümmetin davasına bağlılığını sürdürmesidir.
Hadi’nin annesi de gösterdiği sabır ve metanetle, “Bu yol Allah için seçildi” diyerek oğlunun mirasını sahiplenmişti.
Hadi Nasrallah’ın Hatırası
Bugün Hadi Nasrallah, Lübnan’da sadece bir şehit evladı olarak değil, aynı zamanda şehid babanın şehid oğlu olarak anılmaktadır. Onun adı, gençler için cesaretin, adanmışlığın ve imanla yapılan seçimin timsali haline gelmiştir.
Şehadetinden sonra, birçok Lübnanlı genç onun yolunu örnek aldı. O, yalnızca Hasan Nasrallah’ın oğlu değil; ümmetin evladı ve direnişin sembolüdür.
Hadi Nasrallah’ın hikâyesi, bir gencin şahsi tercihiyle başlayan, ama ümmetin ortak hafızasına kazınan bir destandır. Onun şehadeti, “direnişin çocukları”nın nasıl bir bilinçle yetiştiğini göstermektedir.
Şehid babanın şehid oğlu Hadi Nasrallah, Lübnan’ın onur sayfalarındaki yerini almış, ümmetin kalbinde ebediyen yaşamaya devam etmektedir. (Hürseda Haber)